Pages

25 Ocak 2013 Cuma

SoHo'dan Times Square'e Manhattan

SoHo'dan Times Square'e kadar olan kısaca midtown manhattan olarak adlandırılıyor.

İlk durağımız, sanat galerileri, butik mağazaları ve tasarım atölyeleri ile ünlü bir anlamda New York'un moda merkezi SoHo (south of Houston) oldu. Buradaki gezimizi genel olarak trip adviser uygulamasındaki yürüyüş rotasına göre yaptık. Bu rota bize hem zaman kazandırdı hem de görülmesi gerekli belli başlı yerleri görmemizi sağladı. SoHo sokalarındaki gezintimizde elbette en çok dikkatimizi çeken birbirinden ünlü, tabi bazıları o kadar ünlü olacak ki adlarını ilk defa orada duyduk, yani bizi çok aşan markalar, giyim mağazaları oldu. Bol bol alışveriş yapamayıp yolumuza devam ettik, hani bize ağırlık yapmasın babından...SoHo aynı zamanda yeme içme konusunda da oldukça zengin. Birbirinden güzel restaurantlar ve yeni fikirlere dayalı fastfood tarzı mekanlar var. Bunlardan birisi de acıkan midemizi hafifçe yatıştırmak için girdiğimiz kendine özgü tarzıyla krepler yapan bu mekandı.
Bölge moda ve tasarımın merkezi olunca birbirinden ilginç, yeni fikirlere dayalı mağazalar görmek de şaşırtıcı olmuyor. Onlardan birisi de iki dakikada kendi kemerini tasarlayacağın bu mağaza...
Bu arada SoHo'nun hemen yakınında hem de herhangi bir park kuralının olmadığı bir sokağa arabamızı park edebildiğimizi de not düşeyim. Bunun ne demek olduğunu bilenler bilir :))

SoHo'nun ardından East village ve Grenwich village bölgesinde de turladıktan sonra alçakta çok dolaştık biraz da sana tepeden bakalım ey Manhattan deyip Empire State Building'in seyir terasına çıkmak üzere buraya yöneldik. Tabi hedefe yaklaştıkça binanın dışından başlayan sırayı daha net görüyorduk. Keşke tüm sıra bu ve bilet almak için bekleyeceğimiz bir bu kadar daha sıradan ibaret olsaydı. Meğer bunlar sadece ayserbergin görünen kısmıymış. Bir sıra bitti derken bunu biraz ilerde diğer bir sıranın takip etmesi level level oyun oynamaya benziyordu. Hasılı tepeye çıkmamız yaklaşık iki saatimizi aldı. Düşüncemiz güneşin batmasına dakikalar kala tepede olmaktı. Sıradan dolayı bu hedefimizi tam tutturamasak da oradayken manhattan'ı hem gün ışığında hem de gece gözüyle seyretme şansımız oldu. Bu arada buraya çıktığımızda Aralık ayında olduğumuzu ve açık terasda yarım saatten fazla durmanın pek de mümkün olmadığını not düşmeliyim. Buradan gördüğümüz manzara ile ilgili çok fazla yorumu fotoğraflara bırakıyorum...






102 katlı Empire State binası newyork'un, manhattan'ın en simgesel binalarından birisi. 1931 de Art Deco arzında inşa edilmiş bu bina 1972'de Dünya Ticaret Merkezi binasının tamalanmasına kadar dünyanın en uzun binası ünvanına sahip olmuş.
Empire State Binası 5'inci cadde ile 34. sokağın kesiştiği noktada bulunuyor. Buradan kuzeye doğru 5. cadde üzerinden 42. sokağa doğru ilerlediğimizde dikkatimizi çeken ilk yapı New York Public Libray oldu. Kütüphanenin hemen arkasındaki Bryant Park ve burada bulunan buz kayağı özellikle geceleri oldukça renkli ve eğlenceli bir hal alıyor. Parkın hem yazını hem kışını görme şansımız oldu. Özellikle havaların güzel olduğu günlerde burada vakit geçirmek keyifli olsa gerek.

42'inci sokak çevresi Manhattan'ın merkezi olarak sayılabilecek bir yer. Çünkü bu sokak boyunca otobüs garı, evet yanlış duymadınız gar manhattan'ın tam da orta yerinde, Times Square, Public Library, Grand Terminal Central Park ve United Nation Building bulunmaktadır. 42 ile 59'uncu sokaklar arasında ise daha çok yüksek ve yoğun gökdelen yapılaşmasının olduğu alan dikkat çekiyor. Bu bölgedeki belli başlı meşhur binalardan bazıları; Rockefeller, Chrysler, Sony, Metlife ve Citibank.

Grand Central Terminal newyork'un önemli mimari yapılarından birisi olarak Amerikan filmlerinden de aşina olduğumuz tren garı. 1913 yılında inşa edilmiş. Bu bina sadece bir tren garı olmasının ötesinde newyork'a gelen tursitlerin en önemli uğrak yerlerinden birisi. Bunda etkileyici mimari tarzı kuşkusuz en önemli faktör. Orta alan yüksekliği, tavan süslemeleri ve gündüz doğal ışığı alışı önemli özellikleri binanın. Garın girişindeki merdivenlerde durup trene yetişmeye çalışan insanların oluşturduğu düzensiz ritmi seyretmek ayrı bir keyif. Daha önceki gezilerimizde kısa süreli olarak gittiğimiz bu yapıya son gezimizde yeni aldığımız tripodu da kullanıp güzel gece fotoğrafları çekmek için tekrar uğradık. İşte o fotoğraflardan bir kaçı...


Times Square 42'inci sokak üzerinde bulunan aslında çok da geniş sayılmayacak bir meydan. Yüksek binaların çevrelediği bu meydan dev ekranlarda dönen reklamları, ışıklı panoları ile kapitalizmin önemli simgesel mekanlarından. Meydanda kendinizi çok ekranlı bir açıkhava sinemasının sahnesinde buluyor gibisiniz. Ama ne seyrettiğinizden ne dinlediğinizden bir şey anlayabiliyorsunuz. Özellikle geceleri dev ekranlarda birbiri ardına hızla geçen reklamlar, görüntüler, sesler, meydanı dolduran kalabalığın ne yapacağını bilemez hali bana bir anlamda modern dünyanın tüketim, eğlence, rekabet, yarış kavramlarından oluşan ruhunu/ruhsuzluğunu hatırlattı.

Times Square'e çıkan sokakların birisinde güvenliği sağlayan bir atlı polis
Modern Art Müzesi (MoMa)

Dünyadaki en önemli modern sanat müzesi olarak kabul edilen MoMa'ya son gezimizin ilk günü olan Cuma akşamı gittik. Meğer cuma akşamları bu müzenin "free night" gecesiymiş. Müzeye vardığımızda girişdeki kalabalık gözümüzü korkutsa da pek de uzun sayılmayan sıra ilk başta içimizi ferahlattı. Sıraya girmiş beklerken bir görevlinin bu sıranın üyeler için olduğunu genel giriş için binanın dışındaki sıraya yönelmemizi söylemesiyle irkildik. "Genel" ziyaretçiler için olan o sıraya girmek için binadan çıkıp altıncı caddeye doğru gittiğimizde sıranın uzunluğu tam anlamıyla bizi şok etti. Ama kısa bir süre sonra başarılı bir organizasyon ile sıranın çok hızlı ilerlediğini anladık. Keşke herşey bu sırayla bitse ve müzeye girebilseydik. Biletlerimizi aldıktan sonra sırt çantamızı bırakmak için de bir saate yakın ayrı bir sırada beklemek zorunda kaldık. Bu ne sanat aşkı Allahım :))

Müze hakkında çok fazla söze gerek yok aslında, dünyanın en önemli tabloları ve eserleri burada sergileniyor. Bunlar arasında Van Gogh'un The Starry Night (Yıldızlı Gece), Picassonun Les Demoiselles d'Avignon (Avignon'un Genç Kızları) ve Monet'in Water Lilies (Nilüferler)  da bulunuyor. Müze koleksiyonunda 150.000 ayrı parçanın yanı sıra, yaklaşık olarak 22.000 film ve 4 milyon film karesini de bünyesinde bulunduruyor.
Van Gogh'un Yıldızlı Geceler tablosu önünde fotoğraf çekme ve çekilme izdihamı
Müzenin üst katlarından aşağıya bakış
5. Cadde (5.Avenue)

5. cadde Manhattan'ın baştan sona en eğlenceli yürünecek caddelerinden birisi. Bu cadde üzerinde metropol şehrin bir çok yansımasını görmek mümkün. 5. Caddenin özellikle 49 ve 60'ıncı sokaları arasındaki kısmı dünyaca ünlü prestijli markaların mağazalarının sıralandığı, bu mağazaların vitrin tasarımları ile adeta göz kamaştırdıkları yeridir. Dünyadaki en pahalı alışveriş caddesinin burası olduğu kabul edilmektedir.
Louis Vuitton mağazası

Trump Tower

5.caddedeki tasarım harikası vitrinlerden birisi

5. Cadde üzerinden kareler...


New York City'nin uzayıp giden caddeleri ve ayrılmaz parçası sarı taksiler



5. Cadde'den Grand Central Terminal

Çok kültürlülüğün ve çeşitliliğin küresel örneği Manhattan'ın caddelerinde yılın çeşitli zamanlarında farklı kültürlerin festivalleri düzenleniyor. Bu günlerde bütün bir cadde trafiğe kapatılıyor. Her yıl düzenlenen Türk günü, yürüyüşü de bunlardan birisi. Biz Türk gününe katılamadık ama gezilerimizin birisinde Brezilya festivaline denk gelmiştik.
Gezilerimiz boyunca Manhattan sokaklarında ve caddelerinde çok sayıda evsiz insana da rastladık.
St. Patrick's Cathedral'in merdivenlerinden bir kare
Manhattan cadde ve sokalarının vazgeçilmez öğelerinden bir anlamda şehrin dokusunun parçalarından birisi de sokak satıcıları.

Her köşe başında satılan Amerikan simidi; Pretzel
MoMa'dan çıktığımız gece sokağı saran et kokusunun kaynağını bulmamız zor olmadı. Gecenin geç saatine rağmen köşe başındaki seyyar Gyro'cu (kıyma şeklinde et veya tavuk; pilavla yada dürüm olarak servis edilebiliyor) önündeki uzun kuyruk bizi şaşırttı. "Helal Guys" markasıyla manhattan da yer edindikleri belli bu dönerciden yükselen kokulara fazla dayanamayıp birer tane de biz aldık.
5. caddede General Motors Plazasının önünde içinde ısırılmış elma olan cam kutu şeklindeki yapı Apple mağazsının girişi. Etkileyici bir tasarım örneği gerçekten.

1 yorum:

  1. rehber niteliğinde fotoğraflarlada bezenince doyurucu ve özendirici bir yazı olmuş. new york dünyada en çok görmek istediğim şehirlerden biri. sokaklarında kaybolmak istediğim. orada kalınacak makul bir yer ve ulaşım konusundada birkaç tiyo verirseniz mutlu olurum

    YanıtlaSil