3 Mart 2013 Pazar

Amerikadaki Avrupa: Newport Köşkleri (Mansions)

Geçen sene sonbaharda günibirlik yaptığımız gezileriden birisi de Boston'a yaklaşık bir saat mesafedeki Newport'da bulunan mansiyonlar yani köşkler oldu. Newport, Amerikanın alan olarak en küçük eyaleti olan Rhode Island'ın bir şehri. Bu şehir Amerikan ulusal tarihinin abideleri olarak kabul edilen bir grup müze konutun da içinde bulunduğu küçük bir sahil kenti. Buradaki köşklerin(mansions) koruma altına alıp müze olarak ziyarete açılmasını gerektiren sebepler ne olabilir diye düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen bu yapıların  kendi dönemi içinde hiçbir maddi sınır olmadan büyük görkem ve zenginlik içindeki yaşamlardan bir kesit sunması oldu. Köşkler genelde Avrupadan gelen ustalara oradaki köşkler kopya edilerek yaptırılmış. 19.yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın başlarına kadar özellikle New York'lu zengin iş adamlarının sadece yaz aylarını geçirmek için yaptırdıkları bu büyük bahçeli konutlar, bir yandan dönemin zengin elit sınıfın zevkinin parayla doğru orantılı olarak nasıl geliştiğini gösterirken, öte yandan bu sınıfın gündelik yaşamlarının detaylarına da ışık tutuyor.


 Newport Mansions kapsamında on adet konut, bir bahçe ve tabi Amerikada'ki her türden müzenin olmazsa olmazı hatıra ve hediyelik eşya tarzı ürünlerin satıldığı müze shoplar bulunuyor. Ziyarete açık olan köşkler birbirine çok uzak olmasa da yine de birinden diğerine giderken araba kullanmak gerekiyor . Gittiğimiz mevsim itibariyle sadece üç köşk ziyare açıktı. Açık olan bu üç köşk de zaten dışardan bakıldığında en görkemlileriydi. Her bir köşkün girişinde içinde detaylı anlatımların olduğu ve kullanımı oldukça kolay bir elektronik tur rehberi veriliyor. Bu rehberde hem mekan tanıtımı hem de bu köşklerde yaşamış olan ailelerin hikayelerine, hatıralarına ve yaşamlarına dair bilgiler yer alıyor. Köşklerin içinde bir kaç istisna alan dışında fotoğraf çekmeye müsade edilmiyor.
 
Köşk gezilerinde ilk durağımız The Elms adı verilen Berwind ailesinin yaşadığı saray var. Burası 1901 tarihinde aslında oldukça geç sayılabilecek bir tarihte, ev sahiplerinin Fransa'ya yaptıları bir gezi sırasında görüp beğendikleri bir sarayın kopyası olarak inşa edilmiş. Fiziksel olarak içeriden ve dışarıdan Fransa'daki bir sarayın çok benzeri de olsa, bu saray döneminin bütün teknolojik avantajlarıyla inşa edilmiş; aydınlatmalar, servis asansörleri gibi. Kontrolü bizde olan sesli rehberlerimiz sayesinde burad ayaşayan ailelerin gündelik hayatlarına dair de ilginç detayları öğreniyoruz. Onlardan birisi de sadece yaz aylarını geçirmek için bu saraylara gelen ailelerin hanım efendilerinin kahvaltıi öğle yemeği, ikindi çayı, sabah yürüyüşü, tenis maçı, akşam yemeği gibi çeşitli aktiviteler için günden en az altı kez kıyafet değiştirdikleri.
 




Aynı zamanda ev sahiplerinin bu kadar refah ve zenginlik içinde bir yaşam sürmelerini sağlayan hizmetçi ordusu da her evin ayrılmaz bir parçası olmuş. The Elms sakinlerinin hizmetçilerinin yaşamını anlatan ayrı bir tur da ayrı aktivite olarak buradaki turlara dahil edilmiş.

The Elms'in cephesini ve bahçesini süsleyen sanat ürünlerinden bazı kesitler...
 





Köşk gezimizin iki durak The Breakers. Burası 1895 yılında New York demiryolunu inşa etmiş olan döneminin Amerikada'ki en zengin ailesi olan Vanderbilt ailesi tarafından inşa edilmiş. Bu ev bölgedeki en büyük ve en gösterişli olanı. Zamanında buradaki hizmetçi sayısı üç yüzü buluyormuş. İşte Vanderbilt ailesinin yazlık evinden kareler...
 
 






Üçüncü durağımız Marble House (mermer ev). Burası 1892 tarihinde Alva Vanderbilt'e kocası tarafında kırkıncı yaş günü hediyesi olarak inşa edilmiş.Alva döneminin aydın, yazar, özellikle kadın hakları savunucusu olarak öne çıkan ve kadınların seçilme haklarını kazanmalarında önemli rol oynayan bir karakter olarak biliniyor. Aynı zamanda Amerika’da eşinden boşanan ilk kadın olarak da tarihe geçmiş, mermer saraya rağmen. Gerçi boşandıktan sonra eski kocasının arkadaşı olan yine bu bölgede yazlık konutu olan zengin bir beyefendiyle evlenmiş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder