2 Kasım 2012 Cuma

ABD Batı Sahilleri Gezimiz 16, Yosemite National Park

11 gündür devam road tripimizin son durağı Kaliforniya'nın orta doğusunda yer alan Yosemite National Parkı oldu. San Francisco'dan yaklaşık 190 mil uzaklıkta ve dört saat mesafedeki bu parka daha fazla zaman ayırabilmek için gece konaklamasını parka yakın bir yerlerde yapmaya karar verdik. Otel rezervasyonumuzu yaptıktan sonra gece saatlerinde otelimizi ayarladığımız Oakdale'ye doğru yola çıktık. Otele vardığımızda gece yarısı olmuştu. Sabah mis gibi bir havaya uyandığımızda artık tek hedefimiz bir saat mesafedeki Yosemite National Parkına gidip kendimizi doğanın kucaklarına bırakmaktı. Yol boyunca gözlerimiz hep bir market aradı, parka gidince piknik yaparız düşüncesiyle ama nerde. Yol üstünde bir yerleşim yerine nerdeyse hiç rastlamadık. Hazırlıklı gelemenin kaygısıyla parka giriş yaptık. Parka girer girmez de bu kaygımızın ne kadar yersiz olduğunu anladık. Park o kadar organize bir yer ki tam anlamıyla A dan Z'ye her şey düşünülmüş. Çünkü buraya gelenlerin büyük kısmı bizim gibi günü birlik yada bir gece kalmak için değil genelde tatil, kamp ve doğa sporları için daha uzun süreli kalmak için geliyorlar. Bu nedenle de park giriş biletlerinin geçerlilik süresi yedi gün.

Daha önceki milli park girişlerimizden de alışık olduğumuz gibi, bilet aldığımızda parkın haritası ve parkla ilgili tüm broşürler verildi. Bu dökümanlar buradaki gezimiz boyunca en önemli yardımcımız oldu. Çünkü park o kadar büyük ki bazen nerede olduğunuzu nereye gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Tabi daha önce Yosemiteyi görmeyenler için bu tanımlamalarım abartı gelebilir. Bu nedenle biraz park hakkında bilgi vermem gerekecek sanırım. Parkın yüzölçümü 3.081 km2. Bu büyüklüğün neye tekabül ettiğini daha kolay anlayabilmek için Türkiye'de hangi illerin bu yüzölçümüne yakın olduğuna baktığımda mesela, bir Zonguldak veya Rize illerinin yüzölçümlerinin yaklaşık bu kadar olduğunu gördüm. Parkın bir krokisini aşağıya aldım.
Yosemiteye 2011 yılında gelen ziyaretçi sayısı yaklaşık 4 milyon kişiymiş. Bu oldukça yüksek bir rakam. Parkın yaklaşık %95'inde vahşi yaşam hüküm sürüyor. Bu istatistikler parkın nasıl bir yer olduğu konusunda sanırım yeterince bilgi veriyor. Ama bu istatistiklerden daha önemlisi parkı bu kadar popüler yapan özelliklerin yani parkın içindeki zenginliklerin ve güzelliklerinin neler olduğu. İsterseniz biraz da bunlardan bahsedeyim. Park 1984'ten beri UNESCO'nun Dünya Mirasları listesinde yer alıyor. Parkın en bilinen özelliği ve aynı zamanda sembolleri, dünyanın en büyük tek parça granit kayasına (El Capitana) ve ömürleri 1000 ila 3000 yıl arasında değişen dünyanın en büyük ağaçlarına (Sequoia, sekoya) ev sahipliği yapması. Bunun dışında park, içinde barındırdığı eşsiz kaya formasyonları, şelaleleri, bitki çeşitliliği ve doğal hayvan yaşam alanları ile eşsiz bir yer.

Park idaresinin broşürlerine göre park içinde sekiz ana aktivite/aktivite yeri bulunuyor.  Bunlar;

  • Half Dome: Vadiden yaklaşık 1,5 km yukarıya yükselen yarım kubbe şeklindeki tepe. Yosemite'nin en bilinen sembollerinden birisi.  
  • Tioga Road ve Tuolumne Meadows
  • Yosemite Valley: Burası park ziyaretçilerinin en çok tercih ettikleri; içinde büyük bir marketin, restaurantların, kamp alanları ve diğer konaklama alternatiflerinin olduğu bir yer. Bu vadi çevresinde dünyaca meşhur etkileyici şelaler, uçurumlar, düzlük çayırlar ve olağandışı kaya oluşumlarını görmek mümkün.
  • Mariposa Grove: Burası Yosemite Valley'nin 36 mil güneyinde yer alıyor ve arabayla buraya ulaşmak bir saat alıyor. Parkın büyüklüğünü düşünün artık. Burasının en önemli özelliği dünyada görebileceğiniz  en büyük ağaçlara dev sekoya (sequoias yada Sierra redwoods) ağaçlarına ev sahipliği yapması.
  • Wawoma: Burası Maripos Grove'nin birkaç mil yakınında yer alıyor ve 1800'lerin sonunda yapılmış Wawoma Hoteline ev sahipliği yapıyor.
  • Glacier Point: Burası Yosemite vadisine, Half Dome'a ve High Sierra'ya mükemmel bir bakış sağlayan yüksek bir nokta. Buraya da vadiden ulaşmak 1 saat alıyor.
  • Crane Flat: Güzel bir orman yolu ve düzlük alan. Yosemite Valley'den 16 mil uzaklığında ve yarım saat mesafede bulunuyor.
  • El Capiton: Burası vadiden 915 metre yukarıya yükselen bu kaya parçası dünyanın en büyük tek parça granit kayası olma özelliğine sahip. Bu kaya aynı zamanda deneyimli dağcıların da favori mekanı.
Park içindeki bu mekanlarda yapılan başlıca aktiviteler ise, dağcılık, balık avlama, su aktiviteleri, kış sporları, hiking, kuş gözleme, piknik ve bisiklet sürmek. Biz bunlardan sadece pikniği yapabildik :)

Yosemite milli parkı gezimizde gidebildiğimiz yerler; Yosemite Valley, Mariposa Grove ve Tioga Road oldu.

Yosemite Vadisi (YosemiteValley)

Parka giriş yaptığımızda verilen broşürlere bakarak yönümüze ve nereye gideceğimize karar vermeye çalışırken rastgele girdiğimiz yolun götürdüğü tarafa doğru yol almış olduk. Bu yolun Tuolumne Meadows olarak bilinen yere doğru giden Tioga road olduğunu sonradan anlıyoruz. Bir müddet sonra parkın en merkezi ve ziyaret edilen yerinin Yosemite Valley olduğunu anladığımızda geriye dönüyoruz. Dönüş yolu üzerinde kalabalık bir araç parkını gördüğümüz bir noktada biz de aracımızı park edip ormana doğru uzayıp giden 1,5 millik parkura giriyoruz. Sincapların ve ismini bilmediğimiz diğer hayvanların daldan dala zıplayıp ürkek ürkek baktıkları, yol boyunca parkuru bitirip geri dönenlerin gülümseyerek verdikleri selamları alarak huzur içinde doğanın eşssiz dinginliğinin tadını çıkarak yürüdük. İlerledikçe neye doğru yürüdüğümüze de anlamaya başladık: Dev ağaçlara.  Manzara gerçekten etkileyici. Tabi daha sonra bu ağaçların daha devlerini Mariposa Grove'da görünce bunların bizim için bir ön hazırlık olduğunu anlıyoruz.



Tuolumne Grove (ağaçlık) üzerindeki sekoya ağaçları ile ilk tanışmamızın ardından Yosemite Valley'e doğru yöneliyoruz. Yol boyunca durduğumuz manzara noktalarında vadinin karpostallara konu olmuş muhteşem görüntüsünü fotoğraflıyoruz.

Ve vadiye iniyoruz. Yüksek dev kayaların çevirdiği boşlukta insan kendini ne kadar aciz ve korunmasız hissediyor.


İşte dünyanın en büyük tek parça granit kayası da tam karşımızda duruyor.
El Capito
Vadiden birden fazla şelale bulunuyor, onlardan en bilineni Bridalveil Fall

Yosemite Bridalveil Fall
Daha önce de ifade ettiğim gibi bu parkın %95'inde vahşi hayat devam ediyor. Parkda gezenler için sürü halinde gezen geyikleri görmek gayet olağan bir durum. Ama biz bu süreleri shuttla ile giderken gördüğümüzden fotoğraflama şansımız olmadı. Ama bir ara sadece tek başına takılan bir geyiği gördüğümde bu anı bir telafi olarak algıladım ve kaçırmadım. Bu arada parkın ev sahipleri sadece geyikler değil tabi. Parkın meşhur sakinlerinden birisi de Kaliforniya'nın Siyah Ayıları. Bunlar geceleri insanların yaşadığı kamp alanlarına kadar iniyorlarmış. Bu yüzden her yerde buna ilişkin uyarı tabelaları göze çarpıyor. Hatta gece vakti çöp konteynırlarını karıştıran bir ayının fotoğrafı da uyarı amaçlı olarak kamp alanları etrafına asılmıştı.
 Yosemite Valley'de fotoğrafladığımız bu muhteşem güzelliklerden birisi de bu kuştu.
Yosemite Valley'de gördüğümüz her güzellik bizi buraya daha fazla bağladı. Akşam yaklaşmasına rağmen o gün oradan ayrılıp ayrılmayacağımız yada nerede konaklayacağımız konusunda bir fikrimiz yoktu. Burada kalıp gecenin zifiri karanlığında doğanın sesini dinleyip yıldızları seyretme fikri içten içe bizi dürtmüyor değildi. Bu konuda ilk aklımıza gelen seçenek arabada sabahlamaktı ama bu hevesimiz kısa sürdü. Çünkü etraftaki tabelalara göre park içinde kamp alanları dışında arabada sabahlamak kesinlikle yasaktı. Bu arada kiraladığımız araba da gece konaklamak için gayet yeterli büyüklükteydi. İkinci seçenek kamp alanları içinde arabada konaklamaktı. Bunun için hemen kamp alanlarıyla ilgili ofise gittik, ama geç kalmıştık. Çünkü tüm kamp alanları dolmuştu. Bu arada, park içinde kamp alanları dışında arabada konaklamanın yasak olmasının en önemli gerekçesi ise daha önce de bahsettiğim gibi  gece vakti siyah kaliforniya ayıların insanları olduğu mekanlara ziyareti. Bunlar düşünülerek kamp alanları güvenli bir şekilde dizay edilmiş. Bizim için ikinci seçenek de ortadan kalktığına göre bir karar verme zamanı gelmişti, çünkü hava da kararmaya başlamıştı artık. Hava karardığında orman içinden geçerek parkın dışına nasıl çıkacağımız konusunda ise hiç bir fikrimiz yoktu. Curry village içindeki git gellerimizin sonucunda risk almamaya ve yarın gitmeyi planladığımız parkın Mariposa Grove kısmına en yakın noktada bir otelde konaklamaya karar verdik. Bu arada hava da kararmıştı. Gideceğimiz yer yarım saat mesafede olmasına rağmen orman içinden geçen yolun çok karanlık oluşu ve yola geyiklerin çıkma olasılığı nedeniyle yolu ancak bir saatte alabildik. Hatta bahsettiğim geyik çıkma olasalığı gerçeğe dönüştü bile. Arabanın uzunlarını yakmış ilerlerken ileride yolun ortasına diz çökmüş oturan bir geyiği gördüğümde frene basıp karşı şeride geçerek bir kazayı atlattık. Bu yaşadıklarımızdan sonra otele geldiğimizde derin bir oh çekip, şükrettik.

Mariposa Grove


Dev ağaçların görülebileceği Mariposa Grove bölgesine Yosemite Milli Parkı'nın güney kapısından giriş yapılarak varılıyor. Gece bu kapının çok yakınındaki bir yerde konakladığımızda sabah vakit kaybetmeden tekrar parka giriş yapıyoruz. Meğer, biz erken geldiğimiz sanıyormuşuz. Çünkü yürüyüş parkurunun yakınındaki otopark dolmuş olduğundan oraya ancak ring yapan otobüsle gitmek zorunda kalıyoruz. Mariposa Grove'daki dev ağaçlar araç park noktasından sonra başlayan bir parkur üzerinde bulunuyor. Parkurun toplamı 6 mil uzunluğunda. Yürüyerek bu parkuru dolaşmak bizim gibi günü birlik gelenler için biraz zor. Bu yüzden Grizzy Gian adı verilen sekoyanın olduğu noktaya kadar yürüyebiliyoruz. Bu da yaklaşık 1 mil mesafe demek. Bu arada rehber eşliğinde özel dizay edilmiş araçlarla da parkurun gezilebilmesi mümkün. Ama yürümek en iyisi. 

Mariposa Grove yeryüzünün yaşayan en hacimli varlıkları olan sekoya ağaçlarına ev sahipliği yapıyor. Sekoya ağaçlarının yeryüzündeki en büyük yaşayan canlı olma özelliği en uzun ve genişilik olarak en büyük olmalarından kaynaklanıyor. Bu ağaçların bir diğer özelliği yaşları: Sekoya ağaçlarının ömrü 3000 yıla kadar çıkmakla birlikte Yosemitenin doğusunda yer alan dağlarda ve Nevada'da bulunan Great Basin National Park'ında 4600'den daha fazla ömrü olan ağaçlar da varmış. Bu ağaçların çiçek açabilmesi ise 175-200 yılı bulabiliyormuş. Grizzly Giant adı verilen sekoyanın 1900-2400 yaş aralığında olduğu tahmin ediliyor. Park broşürlerine göre bu ağaç dünyadaki en büyük 27'nci ağaç. Ağacın boyu 64 metre uzunluğunda temel çapı ise 8.5 metre.

Grizzy Giant Sequoia

Grizzy Giant Sequoia


Bizim gitme şansı bulamadığımız Sequoia Milli Parkı içinde olan "General Sherman" adı verilen en büyük sekoya ise yaklaşık 84 metre uzunluğunda ve 7.7 metre çapındaymış.

Park içinde özel olarak düzenlenmiş parkur üzerindeki 1 millik yürüyüşümüzde çekebildiğimiz diğer fotoğraflardan bazılarını paylaşmak istiyorum.
Bachelor Tree

Devrilmiş bir sekoya ağacının köklerine ilişkin bir perspektif

Yomesite bitki çeşitliliği bakımından da oldukça önemli bir yermiş. Bunu park içindeki yürüyüşlerimizde ara ara gördüğümüz daha sonra isminin snow plants (Sarcodes sanguinea) olduğunu öğrendiğimiz bitkiler sayesinde daha iyi anladık. Daha sonra yaptığımız araştırmalarda Yosemite'nin bu bitkinin ana vatanı olduğunu da öğreniyoruz. Yaptığım araştırmada çok güzel bir görselliği olan bu bitkinin her hangi bir amaçla kullanılıp kullanılmadığı konusunda ise bir bilgiye ulaşamadım.
Snow plants (Sarcodes sanguinea)
Mariposa Grove'dan ayrılıp Yosemite vadisine doğru 4 mil ilerlediğimizde Wawona'ya ulaştık. Burada 1876 yılında inşa edilmiş bir otel bulunuyor. Bu da parkın ne kadar uzun zamandır bir turistik merkez olduğunun göstergesi aslında. Otel yakınında bulunan Pionner History Center'de parkın ilk yerleşiklerinin ve ormancıların yaşamları canlandırılıyor.
Wawona Pionner Historic Center içideki ormanı evlerinden birisi
Pionner Historic Center içinde geleneksel kıyafetleri içinde bir kadın yemek sofrası hazırlıyor
Wawona dolu dolu geçen ve bizi için unutulmayacak anılara kaynaklık eden Yosemite Park gezimizin son durağıydı. Keşke burada geçirmk için biraz daha zamanımız olsaydı diye iç geçirerek akşam saatlerinde Boston'a döneceğimiz San Francisco havaalanına doğru yol aldık.

1 yorum: