Bu yazımla birlikte Boston'a yakın yerlere günübirlik yaptığımız gezilerimize ilişkin notları ve çektiğimiz fotoğrafları paylaşmaya başlıyorum. İlk sırada Boston'ın 45 mil güney doğusunda yer alan Plymouth'a yaptığımız gezi var.
Plymouth
Bir pazar sabahı bugün ne yapalım diye eşimle birbirimize sorarken aklımıza ilk gelen yerlerden birisi Plymouth'a gidelim olmuştu. Hemen internetin başına geçip kısa bir araştırma yaptıktan sonra yola çıkmak için hazırdık. Çoğu zaman yaptığımız gibi gittiğimizde ilk iş oranın "visitor information center"ını ziyeret etmek oldu. "Visitor information center"'ların turizm için (hem gelen turistler hem de ondan faydalanmak isteyen şehir, ülke vs.) ne kadar önemli ve yararlı yerler olduğunu burada yani ABD'de yaşayarak çok daha iyi anladık. Ayrıca sistemin burada oldukça başarılı işlediğini de söylemem gerekiyor. "Visitor Information Center"larda gezmek istediğiniz şehir ile ilgili rehber, broşür ve haritaları kolaylıkla bulabiliyorsunuz. Hazırlanan rehberler ve diğer dökümanlarda dikkatimi çeken önemli noktalardan birisi şehrin ticaret ve esnaf kesimi ile yönetiminin başarılı bir şekilde biraraya geldiğiydi. Çünkü rehberlerde şehirle ilgili bilgiler yanında yeme içme, konaklama, eğlence ve alışveriş mekanlarına ilişkin onlarca reklamı görebiliyorsunuz. Plymouth'daki turizm ofisine girdiğimde raflardan bir rehber ve harita alıp hemen çıkacağımı düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Çıkmam nerdeyse onbeş yirmi dakikayı buldu. Çünkü girdiğimde beni karşılayan görevli kısa bir muhabbetten sonra bana burada ne kadar zaman geçireceğimi sordu ve ardından başladı bu zaman zarfında gezilebilecek yerleri harita üzerinden tek tek işaretleyerek anlatmaya. Benzeri tecrübeleri daha önce gittiğimiz yerlerde de yaşamıştım.
Plymouth Amerikan tarihi, folklorü ve kültürü bakımından önemli bir yere sahip. Bizim gibi tarihin tarih olduğu coğrafyadan gelenler için buradaki "tarih" her ne kadar sığ ve yavan olsa da bir kültürü anlamada bu tür gezilerin yararlı olduğunu düşünüyorum. Bir kere Amerikalıların kendi tarihlerini koruma ve onu yaşatma konusundaki hassasiyet ve dikkatleri takdire şayan.
Plymouth'un yukarıda bahsettiğim tarihi özelliği "New England"'ın ilk kurulduğu yer olmasından kaynaklıdır. Plymouth 1620'de meşhur Mayflower gemisiyle buraya gelen ilk Avrupalılar tarafından kurulan bir koloni yerleşim yeridir. Avrupadan buraya gelip koloni kuranlara hacılar anlamında "Pilgrims" deniyor. Avrupa kaynaklarında bunlara "Pilgrim Fathers" deniyormuş. Pilgrimler adı verilen bu topluluk İngilterenin güney batısında yaşarken dini yorum farkından dolayı "Church of England" dan ayrılırak 1607'de daha toleranslı olduklarını düşündükleri Hollandaya yerleşirler. Burada yaşadıkları ekonomik zorluklar ile dil ve kültür geçmişlerini kaybetme korkusuyla Yeni Dünya'ya yerleşme planları yaparlar. Nihai olarak 1620'a Plymouth'a ayak basarlar ve buraya yerleşirler. Pilgrimlerin kurdukları bu koloni, 1607'de Virginia Jamestown kolonisinden sonra Yeni Dünya'daki ikinci başarılı İngiliz yerleşimi olarak kayıtlara geçmiştir.
Pilgrimler ile ilgili not düşmek istediğimi bir diğer bilgi ise, Amerika kültürünün en belirgin öğesi olarak halen yaşanan Şükran Günü'nün (thanksgiving day) ilk kez Pilgrimler tarafından burada kutlanmış olmasıdır.
Plymouth özelinden Amerika kültür ve tarihine ilişkin paylaştığım bu bilgiler ardından gezimize dönecek olursak, burada ilk gezdiğimiz yerler Pilgrim Memorial State Park içindeki Plymouth Rock ve Mayflowers gemisi oldu.
Plymouth Rock buraya gelenlerin en çok ziyaret ettikleri yerlerden. Bu kayanın Pilgrimlerin ilk karaya çıktıkları yere ait olduğuna inanılsa da buna ilişkin kesin bir bir kanıtları yok.
Kaya bir anıt şeklinde yapılmış yapının altında yer alıyor.
Mayflowers gemisi 1620 yılında Pligrimleri Hollanda'dan Plymouth'a getiren geminin adı olup, parkta gezilen gemi işte bu gemenin aynı boyutlarda yapılan bir replikasıdır. Bu gemi 1956 yılında İngiltere'de yapıldıktan sonra buraya getirilmiş. Gezi müze olarak gezilebiliyor.
Plymouth'da turistik olarak dikkat çeken bir diğer aktivite Plimoth Plantation adı verilen canlı tarih müzesi olarak tanımlayabileceğimiz yerdir. Bu müze 1627 yılındaki koloni yaşamının canlandırıldığı bir tema park şeklinde dizayn edilmiş.
Plymouth'da bir çok müze de bulunuyor. Bunlardan birisi de ABD'de en uzun süreli faal müzesi unvanına da sahip Pilgrim Hall Museum'dur.
Cape Cod
Cape Cod'a Temmuz ayı içinde bir hafta sonu günübirlik olarak gittik. Burası yaşadığımız yerden 70 mil (110 km) mesafede. Cape Cod, Massachusetts eyaletinin güney doğusunda yer alan plajları ve tatil turizmi ile ünlü bir yer. New England bölgesinin en popüler tatil yerleri de bu bölgede bulunuyor. Cape cod dediğim yer aslında oldukça geniş bir alanı ifade ediyor. Bu yüzden yaygın olarak Upper Cape, Mid Cape, Lowe Cape ve Outer Cape gibi bölümlere ayrılıyor. Aşağıya aldığım haritada dirsek şekline benzettiğim, okyanusa doğru çıkıntı yapan bölge Cape Cod'dur. Bölge'de ismi kısaca the Cape olarak geçmektedir. Bu arada, the cape'in Türkçe karşılığı ise burun, çıkıntı demektir.
Gezi rotamız Cape'in güney kıyısında yer alan Hyannis'dan başlayarak Yarmouth üzerinden Chatham ve daha sonra kuzeye doğru Provincetown'a doğru devam etti. Cape Cod'ın dirsek şeklindeki coğrafi şeklinin güney dış sahillerinin sularının kuzey ve iç taraflarına göre hissedilir derecede daha sıcak olduğunu duymuştuk. Bunun nedeni ise güneyden gelen sıcak su akıntısının bu noktadan itibaren atlantiğin iç kesimlerine doğru yönelmesiymiş. Bu bilgi rotamızın şeklini belirledi.
Bu gezi günübirlik bir gezi için oldukça yorucu geçti bizim için. Çünkü gezilecek alan geniş ve konsept farklıydı. Burasının konsepti daha çok deniz, kum, güneş ve spor. Bu yüzden buranın keyfini çıkarmak için en azında bir yada iki gece konaklamak daha mantıklı. Bizim için yine de değişik bir gezi tecrübesi oldu. Buraya gitmişken Hyannes limanından kalkan feribotlarla Martha's Vineyard ve/veya Nantucket adalarına da geçmek iyi olabilirdi. İleride tekrar buralara yolumuz düşerse en azından Martha's Vineyard'ı görmek istiyoruz. Bu ada Başkan Obama'nın da yaz tatilleri için tercih ettiği bir yermiş.
Hyannas'da okyanus manzaralı güzel bir parkta kahvaltımızı yaptıktan sonra, Yarmouth üzerinden sahil yolunu takip edip Cape'in en güney doğu noktası olan Chatham'a geldik. Burası oldukça hoş bir tatil kasabası havasında. Ana caddesi üzerinde çok sayıda butik dükkanlar, kafeler ve restaurantlar var. Kafelerden birisine oturup kahvelerimizi içip dinlendik. Burdaki gezimizden gözümüze takılan mekanlardan bazılarının fotoğrafları:
Chatham'ın ana caddesinde bir kaç saat geçirip dinlendikten ve etrafla ilgili biraz bilgi alıp rotamızın geri kalanını belirledikten sonra ilk olarak sahile doğru yöneldik. Burada geniş kumsallar ve açık okyanus alabildiğine gözümüzün önünde uzanıyordu.
İşte bu da Chatham'ın deniz feneri...
Chatham'dan ayrılıp kuzeye doğru Cape'in en uç noktası Provicetown'a doğru yola çıktık. Yol üstünde hoşumuza giden noktalarda durup dinlendik. İşte durduğumuz bir sahil noktasından fotoğrafladığımız ilginç karelerden ikisi...İlk fotoğrafta bir tatilci sığ denizin ortasındaki bir kum adasının üzerinde elinde radyosu dinleniyor...
İkinci fotoğraf, yine aynı noktada bir başka kişi köpeğiyle sığ sularda geziye çıkmış.
Provincetown'a geldiğimizde vakit öğleden sonrayı geçmişti. Cape'in haritasından da görüleceği üzere Provincetown coğrafyanın en uç noktası. Bu uç olma özelliğinden mi bilinmez burası sosyal hayat bakımından da oldukça farklı bir yer. Bölge gay community'nin en yoğun olduğu ve açık yaşandığı yerlerden birisi. Gezerken bizi rahatsız eden görüntülerle de karşılaşmıyor değiliz. Provincetown'nun şehir yapısı oldukça sıkışık ve sokakları dar. Ancak sokaklar oldukça hareketli ve renkli.
Commercial Street üzerinde vakit geçirdikten sonra Cape'deki gezimizi tamamlayıp eve doğru yola çıktık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder