23 Ekim 2012 Salı

ABD Batı Sahilleri Gezimiz 11, California Highway 1

Luis Obispo'dan vakit kaybetmeden California State Route 1 yada kısaca Highway 1 olarak ün kazanmış Pasific Okyanusu boyunca ilerleyen bu manzaralı yola doğru ilerledik. Bu yolla ilgili daha önceki araştırmalarımız ve bu yolu kullanan arkadaşlarımızdan duyduklarımız yola gireceğimiz noktadan Monterey'e kadar uzanan yolun bu kısmının Highway 1'in en zorlu parkurlarından birisi olduğunu gösteriyordu. Güneşin batmaya yakın olduğunu ve en fazla 30 mil hızla hatta zaman uçurum kenarlarında gideceğimizi de düşünerek kendimizi en kötü senaryoya göre hazırladık. Hatta özellikle geceleri geyiklerin yola atlayıp araba ışığını görünce hareketsiz kaldığını bizzat yaşayan arkadaşımızdan da duymanın verdiği tedirginlikle daha dikkatli olmamız gerektiğinin de bilincindeydik.

Highway 1, kaliforniya eyaletinin pasifik okyanusu boyunca ilerleyen Amerikanın en güzel sahil yollarının bulunduğu yol olarak kabul ediliyor. Highway 1 güneyden kuzeye bir çok bölümden oluşmakla birlikte bizim kesintisiz olarak gideceğimiz kısım yaklaşık 150 milden (240 km) oluşuyor ve yol boyunca nerdeyse hiç büyük bir yerleşim yeri bulunmuyor. İşte bu şartlar altında başladık yolculuğumuza. Yolculuğumuz Morro Bay'dan başlayıp gece konaklayacağımız Carmel'e kadar devam etti. Morro Bay'dan sahil yoluna giriş yaptığımızda bambaşka bir dünyaya doğru yol aldığımızı hemen hissettik.



Hearst Kalesi, San Simeon
Yolun bu ilk bölümü hava kararmadan daha çok yol alabilmek için daha hızla geçiyoruz. Yola çıktıktan yaklaşık 40-45 km ilerlemiştik ki uzakdan dağın tepesinde yer alan büyük yapının rehberimizde yazılı olan Hearst Kalesi olduğunu fark ettik. Kaleye çıkacak yolun başına geldiğimizde tepenin üzerinde kurulmuş inanılması güç bu ihtişamlı yapıya olan ilgimiz de zirvedeydi. Ama ne yazık ki kale orada bulunduğumuz saat itibariyle ziyarete kapalıydı. Zatem açık olsa da zaman darlığı buna imkan vermeyecekti ya.




Bu satırları yazarken Hearst Kalesi'ni araştırdığımda öğrendiklerim oralara kadar gidip de bu yapıyı görememiş olmakla ne çok şey kaçırdığımızı bize gösterdi. Detaylı bilgi için Kale'nin web adresine www.hearstcastle.org bakılabilir.

Hearst Kalesi, ünlü medya patronu William Randolph Hearst tarafından maden zengini babasından kalan arazi üzerine mimar Julia Morgan'a 1919-1947 yılları arasında yaptırılmış. Kalenin 56 odası ve 61 banyosu var. Kalenin en dikkat çeken yerlerinden biri Neptune Havuzu. Bu havuz William Hearst beğenmediği için tam üç kez yeniden inşa edilmiştir. Ayrıca kalede dünyanın en büyük şahsa ait hayvanat bahçesi, uçak pisti ve sineması bulunuyor.

İşte bu şaşırtıcı yapının ve onun sahibi Hearst'in hikayesi

" Bu yapı, burayı dekore etmek için Avrupa'yı dolaşan tek bir adamın azmiyle inşa edildi. Satın alamadığı her şeyin aynısını yaptırdı. O buraya sadece "çiftlik" demekten hoşlansa da, mekana yatırdığı para ve sevgi, bu terimi yalancı çıkarmaktadır. Burayı görmemiş olanların kafasındaki imaj, büyük olasılıkla Orson Welles'in Yurttaş Kane filmiyle bağlantılıdır. Filmdeki ana karakter, William Randolph Hearst'ten esinlenerek çizilmiştir. San Simeon'da sadece 1 değil, 2 yüzme havuzu olması şaşırtıcı değil. Kapalı havuz, Avrupa'dan getirilip burada yeniden inşa edilen bir Roma hamamıdır. Dışarıdaki havuz, 1.3 milyon litre su alır; bir yanında klasik heykelleri ve sütunlarıyla Yunan tapınağının ön tarafı görülmekte, tepelerin üzerinden manzarası da oldukça etkileyicidir.

Kaliforniya tepelerindeki ev, Pasifik'e ve Hearst'ün emri üzerine getirilen sanat eserleri, mobilya, evler ve binalarla dolu limana bakar. Bu arazi ve servet ona 1891'de ölen maden zengini babası George Hearst'ten miras kaldı. William Randolph gazetecilik işinde bu serveti katladı. San Simeon'da çalışmalara 1919'da annesi öldükten sonra başladı ve ona hayallerini gerçekleştirmede yardımcı olan mimar Julia Morgan'ı işe aldı.

Hearst'ün yurtdışındaki ajanları, dünyayı arşınlayarak ona paha biçilemez antikalar, ortaçağa ait duvar kilimleri, mermerler, Çin yeşim taşları ve porselenler buldu. İspanya'dan taşlar halinde koca bir tapmak getirttiği ve uzun yıllar bununla ne yapacağını bilmediği için tapınağı bir kenarda sakladığı söylenir. Evde, özel mülk olarak, dünyanın en büyük vazo koleksiyonu vardı. Bazen odalar Hearst'ün o sırada hoşuna giden objeler göz önünde bulundurularak tasarlanırdı. Bazı odalar Hearst fikrini değiştirdikçe yıkılıp yeniden yapıldı. Sonuç oldukça etkileyicidir. İtalyan, Fransız, İspanyol ve Fas mimari tarzları aynı potada erimiş, farklı dönemlere ait farklı tarzda objeler Hearst'ün zevkine göre bir araya getirilmiştir. Ana yemek odası, boyutları ve Siena'dan gelen bayraklarıyla bir ortaçağ baronununkini andırmakta. Yemek masası o kadar uzun ki, diğer ucu görmek için dürbüne ihtiyacınız olabilir. Aralıklarla yerleştirilmiş sos şişeleri dikkat çekiyor.

Hearst ile metresi film yıldızı Marion Davies burada kalenin kendisi gibi görkemli davetler verdi. Charlie Chaplin'den Mary Pickford'a, Rudolph Valentino'ya, Gary Cooper'a, Clark Gable'a ve Cary Grant'e Hollywood'un altın çağının tüm ünlü isimleri buraya kalmaya geldi. Misafirlerin dikkat çekmesiyle, arazi Hearst'ün uzak iklimlerden getirttiği ayılar, maymunlar ve kangurularla donatıldı. Ev, 1951'de Hearst öldüğünde hala tamamlanmış değildi."


Hearst Kalesi'ne çıkan yolun başındaki kapıdan tekrar yola dönüp bir kaç mil ilerledikten sonra sahil tarafına manzara izlemek için özel olarak yapılmış alanda durduk. Önce sahile doğru yönelip manzaraya baktıktan sonra ve çok geçmeden sol tarafımızdaki manzarı görünce adeta gözlerimize inanamadık: Sahile çıkmış yüzlerce deniz aslanı...bu hayvanları doğal habitatında görmek bu olsa gerek...


Sahildeki deniz aslanlarının (Sea Lion) bazıları garip sesler çıkarırken bazıları aşağıdaki resimdeki gibi oyun oynuyordu...

  
Deniz aslanını hatta yüzlercesini hem de doğal ortamlarında göreceğimiz hiç aklıma gelmezdi. Bunun şaşkınlığı ile vakit kaybetmeden yolumuza döndük. Çünkü vakit daralıyordu bu yolda gece karanlığında gitmek hiç de zevkli olmazdı heralde. Yol boyunca harika yol ve okyanus manzaralarına şahit olduk. Zaman zaman arabayı kenera çekip o anları da ölümsüzleştirmeyi ihmal etmedik.







Bu yolun en çok fotograflanan yerlerinin başında Bixby Bridge geliyor. Bir Sur bölgesinde olan bu köprüyü üzerinden geçmemize rağmen havanın kararmış olması nedeniyle maalesef fotoğraflayamadık. İşte o köprünün internetten indirdiğim iki fotoğrafı.


Yukardaki manzaralar eşliğinde ve tabi yolun az bir kısmını da zifiri karanlıkda hafif tedirginlikle geçirdikten sonra gece konaklayacağımızı Carmel'e vardık. Gece olduğu için göremediğimiz kısma ertesi gün sabah tekrar dönme kararı alarak günü tamamladık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder