Sabah erken saatlerde otelden ayrıldıktan sonra Las Vegas'ın bir de gündüzünü görelim düşüncesiyle arabayla kısa bir şehir turu yaptık. Kısa bir turun ardından en az dört saat sürecek ve de yolun büyük kısmını çölden gideceğimiz Grand Canyon yolculuğumuz için market alışverişimizi yapıp arabamızın deposunu fulledik. Hazırlıklar tamamdı, şimdi yola çıkma zamanıydı. Planımız Grand Canyon'a gördükten sonra gece konaklamak için tekrar Las Vegas dönmekti. Çünkü Grand Canyon bölgesinde ve yol boyunca konaklamak için çok fazla otel yoktu, olanlarda Las Vegas otellerine göre çok pahalıydı. Tabi bu durum aynı gün sekiz on saat araba kullanmak yani ekstra bir yorgunluk demekti. Neyse, yorgunluğa katlandık ve planladığımız gibi gece geç saatlerde tekrar Las Vegas'a geri döndük.
Grand Canyon gezimizle ilgili detaylara girmeden bu bölge hakkında gezi defterime bir kaç not düşmek isterim. Grand Canyon (Büyük Kanyon) bölgesi ABD'nin Arizona eyalet sınırlarında bulunuyor. Büyük Kanyon, uzunluğu 446 km, genişliği kimi yerlerinde 29 km'yi bulan ve derinliği ise 1,6 km olan jeolojik renklerin ve erozyonal form değişmelerin eşsiz bir kombinasyonu. Dünyada eşi olmayan iki milyar yıllık dönüşüm ve erozyonel formasyonun sonucu bir jeolojik oluşum.
Alan geniş ve zaman kısıtlı olunca tam olarak nereye gideceğimize karar vermemiz gerekiyordu. Biz navigasyonumuzu South Rim'de bulunan milli park girişine ayarladık. Zaten burası en turistik ve bizim gibi sadece görmekle yetinenler için de uygun bir yer. Çünkü bölge ekstrim spor severler, kampcılar ve macera severler için de ideal bir yer. Bu tarzı tercih edenler North Rim bölgesini daha çok tercih ediyorlarmış diye duyduk. Tabi keşke daha fazla zamanımız olsaydı da park içinde kalıp uzakdan seyrederken bile insanın hayranlığını gizleyemeyip gördüğünü tarif edecek kelime bulamadığı bu kanyonun derinliklerinde, kıvrımlarında dolaşabilseydik. İçimizde bir uhde olarak kaldı maalesef.
Las Vegas'dan Grand Canyon'a giden yolculuğumuzda tam anlamıyla çöllerden geçtik. Hani bazı amerikan filmlerinde gördüğümüz çölün ortasında ucsuz bucaksız giden yollar vardır ya işte öyle yollar :) Etrafda ne bir yerleşim yeri, şehir ne de yorulunca şöyle bir nefeslenip dinleneyim diyebilceğin bir gölgelik var. Resimler daha iyi anlatır sanırım ne demek istediğimi.
Yoldan bir başka kare. Fotoğrafın gerisinde görülen su meşhur Hoover barajına ait. Bu baraj 1931-1936 yılları arasında, dünyadaki büyük ekonomik krizle(great depression) mücadele kapsamında büyük kamu alt yapı yatırımlarının bir parçası olarak inşa edilmiş. Baraj turistik aktivite olarak da gezilebiliyor.
Grand Canyon bölgesi bir milli park olarak dizayn edilmiş. Park içinde sürekli ring yapan otobüs hizmetinden kamp, yeme içme ve diğer rehberlik hizmetlerine kadar bir çok şey düşünülmüş. Giriş ücretli ve bilet parka yedi günlük bir giriş sağlıyor. Girişde biletle birlikte Park idaresince çıkarılan haftalık gazete, parkın haritaları ve diğer dökümanlar size veriliyor.
Park'a giriş yaptıktan sonra da bir süre arabayla gitmeye devam ettik. Ama etraf kısmen yeşil ve biz hala kafamızda camlandırdığımız kanyonun ne zaman karşımıza çıkacağı konusunda şüpheliyiz. Böyle inanılmaz büyük bir yer nereye saklanmış olabilir di ki? Göreceğimiz manzarayı arabamızı park edip kısa bir yürüyüşle bir uçurumun kenarına gelinceye kadar hisssetmedik. Geldiğimizde ise gördüğümüz manzarayı ifade edecek kelimeyi bulamıyorduk.
Renkler, formlar, derinlikler, uçurumlar, mağaralar, genişlikler ve türlü boyutlar hepsi bir arada.
Gerçekten çok değişik, ürkütücü, heyecanlandırıcı ve büyüleyici bir manzara.
Gün batımının ardından Park'dan Las Vegas'da konaklayacağımız otele doğru yol almaya başladığımızda yarın gideceğimiz San Diego'nın planlarını konuşmaya başlamıştık. Çok yorulmuştuk artık San Diego'da dinlenecektik :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder