8 Şubat 2013 Cuma

Washington, DC

Geçen sene road trip şeklinde yaptığımız gezimizin duraklarından birisi de başkent Washington DC'ydi. DC'ye geçen ay tekrar gitme şansı bulduk. İlk gezimize ilişkin notlarımı paylaştığım 1 Ekim 2012 tarihli yazımı DC'ye bir kere daha gitmemiz gerektiğini söyleyerek bitirmiştim. Hatta bu yazıda gezemediğimiz, eksik kalan yerler için bir liste bile vermiştim. Şimdi öncelik bu listede.

İlk gezimizde Capitol Hill'in bulunduğu alanı fazlaca gezememiştik. Bu yüzden ikinci gezimizde ilk durağımız Kongre binası (US Capitol), Kongre kütüphanesi (Library of Congress), Anayasa Mahkemesi (The Supreme Court) ve diğer federal binaların bulunduğu Capitol Hill bölgesi oldu.

Beyaz kubbesiyle ABD'nin sembol binalarından olan US Capitol, yasama faaliyetlerinin yapıldığı Kongre binasıdır. Bizdeki karşılığı ile Meclis binası.

US Capitol
Geçen seneki gezimizde Capitol'ü sadece Mall'a bakan cephesinden görmüş, müze gezilerine öncelik verdiğimizden binanın arka tarafına geçememiştik. ABD başkanlarının göreve başlamadan önce halkın önünde yemin ettiği ve konuşma yaptığı kısım da ön cephede bulunan balkondur.
Kongre binası önünde hatıra fotoğraflarımızı çektirdikten sonra kalttan bir tünelle de birbirine bağlı bulunan Kongre kütüphanesine geçtik. Amerikan filmlerinden de aşina olduğumuz geniş kubbeli süslü bu kütüphane binası gerçekten de etkileyeci bir tasarıma sahip. Önceden yapılmış başvuruyla ve ancak araştırmacıların girebildiği bu kütüphane içinde kısa bir tur yaptık. Geniş kubbeli okuma salonunu ancak ikinci katta ziyaretçiler için ayrılmış ufak bir odadan görmek mümkün olabiliyor.

ABD Kongre Kütüphanesi

Kongre Kütüphanesi okuma salonu
Kütüphane binası içinde sürekli ve geçici sergiler de bulunuyor. Bu sergilerde kütüphane koleksiyonunda bulunan nadir eserler çeşitli konseptlerde sergileniyormuş. Kütüphane binası içinde turistler için ayrılmış sınırlı alanlar içindeki gezimizi tamamladıktan sonra Kütüphane ile Kongre binasını bağlayan tüneli kullanarak Kongre binasının ziyaretçi giriş kısmına geçtik. Buradaki uzun sıralar gözümüzü korkuttuğundan beklemek istemedik ve tura katılmadık.

Washington DC başkent olmasının yanısıra müzeler şehri de. Tabi bu başkent olmasının da bir sonucu. National Mall olarak adlandırılan Kongre Binasından Lincoln anıtına kadar alanın her iki tarafı müzelerle dolu. Bu gezimizde daha önceki gezimizde gidemediğimiz ve bu sefer listemize aldığımız iki müze vardı. Bunlardan ilki Amerikan  Indian müzesi. Müze hem bina mimarisi hem de içindeki sunum şekliyle oldukça başarılı. Müze gezisine Amerikan Yerlileri hakkında hazırlanmış kısa bir belgesel izletisiyle başlanıyor. Gezimizin sonunda güneyi ve kuzeyi ile kocaman bir kıtaya dağılmış Amerikan yerlileri hakkında ne kadar az, eksik ve toptancı bilgilere sahip olduğumuzu anladık. Kıtanın en güney ucunda yaşayanı da Alaska'da yaşayanı da "native american" olarak tek başlığa indirgemenin onların kültürel zenginliklerini, farklılıklarını ve çeşitliliklerini gözden kaçırma riski çok yüksek. Müzede kıtanın farklı noktalarında yaşamış yerlilerin sosyal ve kültürel yaşamların o insanlara ait eşyalar ve onların dilinden anlatımlarla sunulmuş. Müzede dikkatimizi çeken bir başka güzel uygulama ise müzenin girişinde amerikan yerlilerinin onlarca çeşit geleneksel yemeklerinin servis edildiği restaurantların olmasıydı.

Amerikan Indian müzesinden bir vitrin
Müzedeki bir sergi de oldukça dikkat çekiciydi.  "A song Horse Nation" başlıklı süreli sergi Amerika Yerlilerinin atlarla olan serüvenini konu alıyordu. Belleklerimizde atın kıtaya ilk olarak Avrupalılar aracılığıyla getirildiği şeklindeki bilgi meğer yanlışmış. Sergi broşürüne göre atların ana vatanı yani ilk görüldüğü yer yaklaşık kırk milyon yıl önce Amerika kıtasıymış. Asya ve Avrupaya yayılmasından yaklaşık on bin yıl önce anavatında soyu tükenen atlar kıtaya ancak 1493 Avrupalılarla tekrar giriş yapabilmiş. Amerikan yerlileri atlar üstündeki Avrupalıları ilk gördüklerinde bu canlılardan çok ürkmüşler.

İkinci olarak gördüğümüz müze Ulusal Uzay ve Havacılık müzesi. Uzay ve havacılığın tarihi ve gelişimi hakkında dünyanın en büyük ve popüler müzesi. Bir müze içinde görmeyi hayal edemeyeceğimiz türden şeyleri görmek bizi gerçekten şaşırttı. Müze gezisinden sonra Amerikalıların uzayla olan maceralarını, Amerikalı çocukların hayal dünyalarını biraz daha anladık galiba... Müzede neler görmedik ki; Wright kardeşlerin ilk uçma denemelerini yaptıkları uçaktan günümüüzn insansız uçaklarına, füzelerden, ikinci dünya savaşında kullanılan uçaklara, uzay mekiklerinden gerçek astronat kıyafetlerine kadar bir çok şey..Bizi en çok şaşırtan, gerçek bir uzay kapsülünün içini, orada olağan hayatlarını sürdürmek durumunda kalan astranotların yaşam alanlarını görmek oldu.





Washinton DC deki ikinci günümüze Georgetown üniversitesini gezerek başladık. Burada okuyan bir arkadaşımız bize kampüsü gezdirirken üniversiteyle ilgili ilginç bilgiler de verdi. 1789 yılında kurulmuş bu üniversite Amrikanın en eski katolik okuluymuş. Okul dini geleneklerini bugün hala koruyormuş. Üniversitenin akademik yıl açılışında dini formda törenler düzenlenip dualar ediliyor katolik öğrenciler kutsanıyormuş. Burası Boston College'den sonra  dini geleneğini hem fiziki hem de ritüel anlamda sürdüren gördüğümüz ikinci üniversite oldu.

Üniversitenin rektörlük binasının girişinde başlıca dinlerin temsilcilerine oda tahsis edilmiş olmasını görmek bizi ayrıca şaşırttı. Aşağıdaki fotoğrafta koridorun sağındaki odalar imam, papaz ve rabbi için ayrılmış özel odalar.



Washington DC de sevdiğimiz semtlerden birisi de Georgetown. Daha önceki gezimizde de uğradığımız bu bölge kendine has mimari yapıdaki evleri, canlı ve renkli sokakları, cafeleri ve de artık yemeden dönülmeyecek cupcakecileri ile oldukça hoş bir bölge. Biz de geleneğe uyduk ve sırayla içeri alınan capcakeciden keklerimizi alıp yakındaki bir kafe de kahve eşliğinde tadına baktık.
Georgetown'dan bir güzel sokak...

Washington DC çevresinde hoşumuza giden bir diğer yer Virginia eyalet sınırları içerisinde kalan Historic Alexander bölgesi oldu. Uzun bir cadde üzerinde yer alan butik mağazalar, kafeler, galeriler, restaurantlar ile oldukça canlı ve renkli bir semt burası. Semtin tarihi yapısı oldukça güzel korunmuş. Birbirinden estetik ve güzel eski evleri burada görmek mümkün.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder