Manhattan'a geçen sene yaptığımız ilk gezimize lower manhattan'dan başlamıştık. Dünkü yazımın başında da ifade ettiğim gibi Boston'dan otobüsle Manhattan'a geldiğimizde saat sabah dört sularıydı. Sabahın ilk ışıklarıyla 42'inci sokaktan özgürlük anıtının bulunduğu Staten Island'a giden feribotların kalktığı yere yürüyerek gittik. Yeni yerler görmenin heyecanıyla o anlarda hissetmediğimiz yorgunluğun acısı akşam fena halde çıkmıştı.
Lower Manhattan'da ilk durağımız özgürlük anıtı oldu. Özgürlük anıtı newyork'un en turistik yerlerden olduğundan uzun kuyruklarda saatler kaybetmemek için erken saatlerde hareket noktasında olduk. Ama yine de uzun bir kuyrukta beklemekten kendimizi kurtaramadık. Özgürlük anıtına giden feribotlar aynı zamanda Ellis Island'a da uğruyor. Ama o dönemdeki zaman sıkışıklığımız nedeniyle Ellis Island'ı göremedik. Bir eksiklik olarak hep aklımızda kaldı.
The Statue of Libety yani özgürlük anıtı 1886 yılında Fransız halkının Amerika'ya 100. kuruluş yılı hediyesi olarak verilmiş. Üzerinde bir örtü, bir elinde meşale diğer elinde Özgürlük Bildirisinin yazılı olduğu tablet olan bu kadın figürü Libertas yani Roma özgürlük tanrıçasını temsil ediyormuş. Heykelin en üst kısmına bir dönem çıkılıyormuş ancak sanırım artık buna izin verilmiyor. Adaya gidip gelirken feribotun açık kısmında rüzgara karşı yolculuk yapmak bize azıcık da olsa Boğaz'da vapur yolculuklarını anımsattı.
Özgürlük anıtını gördükten sonra lower manhattan'ın içlerine doğru yürümeye başladık. Yol üstünde New York'un simgelerinden biris olan boğa heykelini ve etrafında resim çektirmek için kuyruk oluşturmuş insanları gördük. Hemen önümüzdeki caddeden (broadway) ise bisikletleri, motorsikletleri ve kaykayları ile Occupay Wall Street'ciler geçiyordu. Orada olduğumuz günlerde Occupaycılar en yoğun eylemlerini yapıyorlardı.
Menkul değerler ekonomisini temsil ettiği söylenen boğa heykelinden ayrılıp dünyanın ünlü finans merkezlerinin bulunduğu Wall Street bölgesine doğru yöneldik. İlk gezimiz sırasında Occupay gösterileri nedeniyle atlı polislerden örülü sokağı fazlaca gezememiştik ama sonraki gezilerimizde bunu telafi ettik. İşte New York Stock Exchange binası...
Wall Street ve Financial District'de Amerika ve dünya ekonomine yön veren daha pek çok kurumun merkezi bulunuyor. Bunlardan bazıları Federal Rezerve Bank of New York (Merkez Bankası), Deutsche Bank ve diğerleri.
Bu gezimizdeki diğer bir nokta Trinity Kilisesi oldu. 19'uncu yy'da inşa edilmiş bu kilise 14'üncü yy Avrupa katedrallerinin gotik tarzından etkilenilerek inşa edilmiş. Bu kilise 11 Eylül'de
zarar görmemesinden ve daha sonra da ordaki devasa enkazın temizlenmesinde çalışanlara yaptığı hizmetle ayrıca bir ün kazanmış.
Gezimiz sırasında dikkatimi çeken eski şehir yapısından kalan ve korunmuş binalar...
Upper Manhatta'a ikinci gidişimizde bir de müze gezme şansımız oldu. Custom House (Gümrük Binası) National Museum of American Indian olarak ziyaret edilebiliyor. Washington DC'de bulunan benzer müze kadar olmasa da özellikle Amerikan Indianların popüler kültürlerine dair önemli sergiler var. Müze girişinde gördüğümüz güvenlik kontrolü ise bu güne kadar ancak bazı havaalanlarında rastlayacağımız türde bir güvenlik kontrolüne sahip. Buna bir anlam veremedik açıkçası.
Chinatown
Chinatown, Amerika'da gördüğümüz en canlı, en kalabalık ve insana gerçekten ben Amerika'da mıyım yoksa Çin'e mi geldim dedirtecek derecede baskın havası olan bir bölgesi Manhattan'ın. Çin'e ait ne varsa A'dan Z'ye herşeyin satıldığını tahmin ettiğim yüzlerce dükkan ve dükkanlardan sokaklara taşmış seyyar satıcılar...Türkiye'den aşina olduğumuz ne alırsan 1 liracılar burada zirve yapmış diyebilirim...Bir çok marka ürünün imitasyonun da burada çok ucuz fiyatlara bulunulabildiğini duyduk. Dolaşırken bir ara ayak masajı yapılan bir dükkanın fotoğrafını çekerken içerden çıkan çalışanın bize de ısrarlı bir şekilde ayak masajı isteyip istemediğimiz sorması bizim için ilginç anlardandı.
Manhattan Chinatown'da bir seyyar sebze satıcısı |
Little Italy
Little italy ve Chinatown nerdeyse iç içe geçmiş Manhattan'ın geçmişten gelen kültürel dokusunu yansıtan iki semt. Little Italy bölgesi Chinatown kadar yoğun kültürel hava hissettirmese de burada italyan kültürüne ait ürünlerin satıldığı çok sayıda mağaza ve restaurant bulunuyor. Bunlardan Ferra Bakery and Cafe en meşhurlarından. Yine DiPalo da italyan peynirleri, zeytin yağları ve makarnaları ile oldukça güzel bir şarküteri.
Little italy sokaklarında gezerken Baba (Godfather) filminden sahneleri canlanıyor gözümüzde.
Bu gezimizde hep dikkatimi çeken ve paylaşmak istediğim bir kare ise otopraklara ait. Kimi yerlerde yedi sekiz katı bulan bu çelikden yapılı asansörlü otopraklar manhattan yoğunluğunun en ilginç örneklerinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder