Dün Morro Bay'dan Carmel'e kadar Highway 1'den yaptığımız altı saatlik unutulmaz yolculuğun ardından geceyi Carmel'de geçirdik. Sabah kahvaltımızı yaparken bir yandan da otel odasına bırakılmış oldukça profosyonel hazırlanmış Carmel ve Monterey rehberlerine göz attık. Özellikle Monterey ile ilgili rehber o kadar çok hoşumuza gitti ki ağırlık yapacağını bilsek de yanımıza aldık. Şimdi gelin birlikte buradaki yolculuğumuza çıkalım.
CARMEL
Carmel tam bir butik sahil kasabası görünümünde. Avrupai bir havası var. Kendine özgü ev mimarisi dikkatimizi çekiyor. Burdaki gezimiz boyunca birbirinden gösterişli ve kendine özgü tarzları olan evleri yada daha doğrusu büyük bahçeli konaklar görüyoruz. Okyanus boyunca yapılmış çok sayıda irili ufaklı golf sahaları ve golf kulüplerini de görünce burasi hakkındaki düşüncelerimiz daha çok şekilleniyor artık. Tabi bu kadar zenginlik olunca mutfak kültürünü de siz düşünüz. Elimizdeki rehbere bakılırsa bu civardaki restaurantlarda düncaya ünlü şefler yemek yapıyormuş. Dedim ya butik bir sahil kasabası diye :))
Carmel'de ilk olarak daha önce Luis Obispo ile ilgili yazımda bahsettiğim Mission'lardan bir diğerini Borromeo del Rio Carmelo Mission'nunu geziyoruz.
Borromeo del Rio Carmelo Mission'nu giriş kısmı |
Mission'un içideki hediyelik eşya dükkanı |
Misson'un köşesinde yapının yağlı boya resmini yapan bir Amerikalı. Bu tür görüntülere özellikle Highway 1 üzerinde çok rastladık. Güzel manzarayı karşısına almış tuvaline fırçasıyla son dokunuşları yapan yerel sanatçılar...
Buradan ayrılıp 17 Mile drive denen özel yola doğru ilerlerken Carmel'in ara sokaklarına dalıyoruz. İşte o anlarda gördüğümüz bir ev, masla ev gibi...
Carmel'de bir başka ev |
17-MILE DRIVEBu yol Monterey yarımadasında Pasifik Grove ve Pebble Beach boyunca ilerleyen 17 mil yani 27 km'lik manzaralı özel bir yol. Özel bir yol diyorum çünkü bu yola giriş turistik amaçla ise paralı. Bu yol boyunca oturanlar ise kartlarını gösterip geçiyorlar.
Yol boyunca zengin yaşamın her türlü yansımasını çevremizde görüyoruz. Büyük ve gösterişli evler, çok sayıda geniş golf sahaları, özel kulüpler ve tabiki de lüks arabalar. Golf oynayan insanları gördükçe dünya sanki burda daha yavaş dönüyor ve insanlar kendi kurdukları ufak dünyalarda yaşıyorlar gibi hissediyorum. Geçtiğimiz bu özel yol da bunun bir sonucu mu?
17-Mile drive'da yer alan ve aşağıda fotoğrafına yer verdiğim ağaç 250 yaşındaymış. Bölgenin en önemli sembollerinden kabul ediliyor. Pasifik okyanusun hırçınlığına karşın o kadar yıl ayakta kalabilmiş. Bu yoldan geçenler bu ağaç önünde mutlaka poz verip resim çekiyorlar.
250 yaşındaki The Lone Cypress ağacı |
Alttaki resimdeki kayalıkların üzerinde ve kenarında çok sayıda deniz aslanını, fokları ve adını bilmediğimiz canlıları sahilden rahatça görebiliyorduk.
Sahilde manzarayı seyretmek için durduğumuz anların birisinde gördüğümüz bu sincap daha önce gördüğümüz çekingen ve ürken olanlara hiç benzemiyordu. İnsanlarla oldukça rahat iletişim kurabilen sosyal bir sincaptı. Hatta poz bile verebiliyor :))
17-Mile drive'dan çıktıktan sonra Montery'in hemen yakınındaki Cannery Row adı verilen bölgeye gidiyoruz. Cannery Row Monterey sahiline paralel olarak uzanan caddelerden birisinin adı.
Burasının önemi balıkçılık endüstrisinin geçmişde burada çok gelişmiş olmasından ve buna paralel olarak da bu büyük endüstride çalışmak üzere Çin ve diğer asya ülkelerinden çok sayıda balıkçı ailenin buraya göç etmesinden kaynaklanmaktadır. Bahsettiğimiz tarihler 19'uncu yüzyılın ortaları. Bu özelliklerle şekillenen bölgenin sosyal yapısı ünlü yazar John Steinbeck'in "cannery row" romanına konu olmuş.
Bölgedi balıkçılık endüstrisi zaman içinde doğal seleksiyon ve aşırı avlanma nedeniyle zarar görmüş ve 1950'lerin ortalarında hemen hemen hiç konserve fabrikası kalmamış.
Bölge şimdilerde balık lokantalarının, kafelerin ve alış veriş mekanlarının olduğu turistik bir alana dönüşmüş. Burası aynı zamanda Monterey'in ünlü akvaryumunun da olduğu yer.
Gezerken balıkçılık endüstrisinin yoğun olduğu dönemde Çin ve filipinlerden göçmen olarak gelenlerin kaldığı yerler ve onların hayatlarına ilişkin bir sergi alanına da rastlıyoruz.
Buradaki gezimizin en ilginç süprizi ise cadde üzerinde Türk halıları ve sanat ürünleri satan bir dükkanı görmek oldu. İçeriye girdiğimizde dükkan sahibinin de Kapalı Çarşı esnafından Kayserili Mehmet bey olduğunu anlıyoruz. Kendisiyle kısa bir süre sohbet ediyoruz. İstanbul ve buralara dair hoş bir sohbet oluyor. Hayırlı işler dileyip ayrılıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder