İlk durağımız Fisherman's Wharf. Burası isminden de anlaşılacağı gibi bir balıkçı barınağı yada rıhtımı. Ama şimdilerde bu özelliğinden çok turistik aktiviteler merkezi olarak biliniyor. Etrafta çok sayıda deniz ürünleri yenebilecek mekanlar bulunuyor. Bu mekanlarda daha önce pek aşina olmadığımız birbirinden çeşitli deniz ürünleri de görüyoruz. Deniz ürünlerine ilgisi olanlar için oldukça zengin bir mekan. Menulere ve panolara bakılırsa burada en meşhur yemekler bir tür yengeç olan Dungeness Crab ve balık çorbası olan Clam Chowder. Yengeçi denemeyi cesaret edemesek de calm chowder daha önce denediğimiz bir tad. Bölgede aynı zamanda alışveriş merkezleri ile birden çok müze de bulunuyor.
Fisherman's Wharf''ın en meşhur mekanı hiç şüphesiz Pier 39'dur. Burası bir tür iskele üzerine kurulu alışveriş ve turistik aktiviteler merkezi diyebiliriz. Pier 39'daki en ilgi çekici görüntülerden birisi Kaliforniya'nın meşhur deniz aslanlarının burayı mekan tutmuş olmaları. Burada iskele üzerine güneşlenmeye çıkmış deniz aslanlarını görünce bunların belediyenin kadrolu hayvanları olduğunu bile düşündük bir ara. Çünkü onlarsız Pier 39 bence bu kadar meşhur olamazdı.
Pier 39'dan denize doğru baktığımızda hemen karşıda görünen ada hapishaneleri ile meşhur ve filmlerden de aşina olduğumuz Alcatraz veya diğer adıyla "The Rock".
Pier 39'dan Alcatraza gezi amaçlı turlar düzenleniyor, ama vaktimiz sınırlı olduğundan biz gidemedik.
Fisherman's Wharf'ındaki gezimizi tamamlayıp San Francisco'yı bir de tepeden görelim diye Telegraph tepesine doğru yürümeye başladık. Sahilden yakın görünmesine rağmen yokuşlar ve dik merdivenler bizi oldukça yordu. Ama yol boyunca geçtiğimiz sokaklar hem de tepeye ulaştığımızda gördüğümüz manzara bütün yorgunluğumuza değdi. Şehirlere yüksek tepelerden bakmak yaygın bir durum. Ve hemen hemen her iddialı şehirde, turistler için böyle mekanlar mutlaka bulunuyor. Tepeye çıkarken San Francisco'nun güzel sokaklarından geçtik ve geçerken de foroğraf çekmeyi ihmal etmedik.
Uzun yürüyüşümüzün ardından tepeye ulaştık ama burdaki kuleye çıkabilmek için önümüzde bir engel daha var. O da merdivenler :))
Merdivenleri tırmanmadan son kez enerjimizi toplamak için nefeslenirken telin üzerinde dizilmiş güvercinlerin hoş görüntüsünü fotoğrafladık.
Şimdi kulenin olduğu alana ulaştık. Kulenin tepesine de çıkmak mümkün ama biz bulunduğumuz yüksekliği yeterli bulduk ve burdan şehir manzarasının keyfini çıkardık.
Kulenin giriş katında bulunan dükkandan her gittiğimiz şehirden almaya çalıştığımız ufak bir hatıra mahiyetinde güzel bir cable car maketi aldık. Kulenin giriş katının duvarlarındaki resimler bir dönemin San Francisco'sunu tasvir ediyor. Onlardan bir kaç kare...
Telegraph tepesinde bir süre vakit geçirdikten sonra bu sefer bir başka tepeye Lombard Street'in bulunduğu tepeye doğru yürümemiz gerekiyor. Nasıl olsa yürümeyi seviyoruz :) Şehir de ancak yürüyerek daha iyi anlaşılabilir zaten. Düşündüğümüz gibi yol üzerinde San Francisco'ya özgü bir çok manzaraya şahit olduk. İnsanlar nasıl evlerde yaşıyorlar, sokaklarda nasıl bir hayat var vs. Şehirlerin arka sokakları o şehri daha güzel anlatıyor sadece vitrine bakmakla şehir tanınmaz.
Telegraph tepesinden Lombard sokağına doğru yürüyüşümüzde dikkatimizi çeken hoş bir apartman |
Bir ara geriye doğru dönüp baktığımda geldiğimiz yolu ve arkada Telegraph tepesini görüyordum.
Önümüzde de ise Lombard sokağı manzarası belirmişti.
Lombard sokağına yaklaştıkça manzara daha netleşiyordu...
Ve şimdi sokağın alt tarafına varıyoruz. Burası fotoğraf çekmek ve çekilmek isteyenlerin favori noktası. Sokak bir blok arasında arabaların geçeceği genişlikte kıvrımlı bir şekilde dizay edilmiş. Önceki gün gece arabayla bu kıvrımlı sokakdan inerek Lombard geleneğini yerine getirmiş olduğumuzdan bu kez manzaraya sırtımızı verip birlikte fotoğraflarımı çektiriyoruz.
Sokağın başına doğru çıkıp bir de bu noktadan bakıyoruz San Francisco'ya....
Lombard Street'deki gezimizi de tamamladıktan sonra sokağın hemen başından geçen Cable Car'a binip hafif hafif esen serin rüzgar eşliğinde şehir merkezine doğru salındık. Durakta beklerken Cable Car'ın kenarlarından asılı yolcuları ile aheste aheste gelişini arka fonda alcatraz adasını alacak şekilde fotoğraflayabildim.
Günü Union square çevresinde dolaşarak ve bir kafede kahvelerimizi yudumlayarak tamamladık. Kafede iken o gece kalacağımız otel için de rezervasyonumuzu yaptık. Priceline sitesi üzerinden bid vererek aldığımız otelin San Francisco'nun yaklaşık 20 mil güneyindeki Palo Alto'da çıkması bize yeni gezi fırsatları da sundu. Nasıl mı? Bunu sonraki yazımda anlatacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder